İş

Antik Ege ve Akdeniz’in gezgin ve göçmen zanaatkarları

Var olduğundan beri insan, hayatta kalma güdüsüyle yer değiştirme, göç etme eğilimindedir. Göç, insanın mekan ve geleneklerle ilişkilerini, yaşam tarzını, düşünme biçimlerini, kimi zaman inanışlarını ve toplumsal örgütlenmesini etkiler. Çeşitli engel ve riskleri barındıran göç sürecinde deyim yerindeyse ‘’kolunda altın bileziği’’ olanlar, göreceli olarak talihli olanlardır; çünkü ‘’vasıflıdırlar’’. Her ne kadar artık arkaik bir örnek olsa bile ilk anda çoğu kişinin aklına, yakın tarihte özellikle Avrupa’ya giden ‘’misafir işçiler’’, Atlantik ötesine yaşanan beyin göçü ve sonrasında ardı arkası kesilmeyen savaşlardaki insan kafileleri gelse de Ege ve Yakın Doğu coğrafyası tüm zamanlarda gezgin ya da göç eden çok sayıda zanaatkara sahiptir. Modern zamanların misafir işçilerinin göç koşulları ve birbirinden farklı örneklemlerin geçirdiği süreçlerle, antik dönemden insan hikayeleri arasında dikkat çekici benzerlikler bulunur. Göç, çok yönlü değerlendirilmesi gereken önemli bir sosyolojik olgudur; ancak bu yazı sadece belli bir zaman aralığında, göç ile ilişkilendirilen örneklerle birlikte antik dönemin gezici zanaatkarları konusuna yoğunlaşır.

GEZGİN (PERİPATETİK) SANATÇILAR

Arkeolojik kanıtlar olmaksızın, zanaatını icra etmek isteyen gezgin profesyoneller ile savaş, doğal afetler, kıtlık, can güvenliği veya özgür olma idealiyle göç eden ustaları birbirinden ayırmak her zaman kolay değildir. Küçük el sanatlarında, seramik ve hatta heykeltıraşlık alanında prestij göstergesi olarak en iyisine sahip olma veya inşa etme amacındaki özel müşteri taleplerinin fazla olması gibi ekonomik nedenlerden dolayı, tıpkı günümüzde olduğu gibi antik dönemde de bir kısım sanatçı ve zanaatkarın, peripatetik yani gezici olduğu bilinir. Ait oldukları kentlerin veya krallıkların ekonomisine katma değer katan iş gücüne sahip olan gezgin zanaatkarlar, işin doğası gereği kim, nerden iş teklif ederse oraya gidiyor, resmi devlet projesi veya özel müşteri siparişi doğrultusunda kent kent dolaşabiliyordu. Pazardaki talep ve koşullara göre, bazı sanatçı veya ustalar bir kentte uzun yıllar kalıyor ve vatandaşlığa kabul edilebiliyordu. Yeter ki işinin erbabı olsun…

Belli bölgelerin bazı el sanatlarında diğerlerine göre daha ileri teknoloji, yetkinlik ve el becerisine sahip olduğu ve daha fazla talep gördüğünü biliyoruz. Örneğin, Pausanias, Lakonyalı zanaatkarların özellikle altın, fildişi, ahşap ve bronz işçiliğinde uzmanlaştıklarını ve yabancı müşteriler arasında talep gördüklerini aktarır. Diğer taraftan, Lakonya’da, Ege ve Akdeniz’in çeşitli bölgelerinden gelen göçmen zanaatkarların, MÖ 7 ve 6’ncı yüzyıllardaki sanat ve mimarinin ileri düzeye ulaşmasında katkıları olduğu kabul edilir. Örneğin Amyklai’daki Apollon Hyakinthios Kutsal Alanı’ndaki yapı kompleksinin mimarı; Menderes Magnesia’lı Bathykles’tir. Samoslu Theodoros’un, MÖ 6’ncı yüzyılın başlarında Sparta’daki kamu yapılardan biri olan Skias’ı inşa ettiği, Rhegionlu Klearkhos’un yine yüzyılın sonlarında Sparta Akropolis’inde yer alan Athena Khalkioikos Kutsal Alanı’nda Zeus Hypatos’un bronz heykelini yaptığı söylenir.

ANTİK DÜNYANIN FUARLARI FESTİVAL VE YARIŞMALAR OLABİLİR Mİ?

Yunan dünyasının dört bir yanından gelenlerin toplandığı Delphi ve Olympia gibi büyük kutsal alanlardaki festival ve yarışlar, zanaatkarların potansiyel müşterilerle bir araya gelmesine fırsat veriyor; festival katılımcıları ve yarışlarda başarı gösterenlerin olası siparişleri de gezici ustalara motivasyon sağlıyordu. Siparişler, bazen bir yapının taş işçiliği, bronz veya mermer heykeltıraşlık eserleri, değerli malzemelerden yapılan bir kült heykeli ve çatı kaplaması dahil bir tapınağın tüm dekorasyonu, abanoz ağacından yapılan bir mobilya ve onun fildişi kakmaları veya zarif bezemelere sahip bir kuyum işi olabilirdi. İnanıldığının aksine büyük heykeltıraşların da çoğu gezgindi. Romalı yazar Yaşlı Plinius, Naturalist Historia adlı eserinde, Karialı güçlü bir yerel hanedan olan Mausallos’un, sonraları dünyanın yedi harikasından biri olan anıt mezarının heykel ve kabartmalarının siparişini Kıta Yunanistan’ından dönemin dört ünlü heykeltıraşı, Skopas, Leokhares, Timotheos ve Bryaksis’e verdiğini aktarır. Leokhares sadece Halikarnassos’a gelmemiş, aynı zamanda İtalya’da Tarentum’da da eser vermiştir.

HAK EDEN KAZANSIN!

Ustaların özellikle heykeltıraşların büyük kutsal alanlardaki projeler için açılan yarışmalara da katıldığı bilinir; yine Yaşlı Plinius, bize Ephesos Artemis Tapınağı için yapılacak bir Amazon heykeli yarışmasına Polykleitos, Phidias, Kresilas, Kydon ve Phradmon’un katıldığını, yarışmanın galibinin Polyleitos olduğunu anlatır.

Fakat Yakın Doğu’da Bronz Çağın sonları ile Erken Demir Çağı’nda, özellikle değerli ve yarı değerli malzeme işleyen usta zanaatkarların dolaşımında durum biraz farklıdır. Yakın Doğu yazılı kaynaklarından bu dönemde, altın, bronz, fildişi ve fayans üretimindeki usta zanaatkarların sarayın denetiminde çalıştıkları, yüksek kaliteli üretim yapan ustaların kendi inisiyatifleriyle başka bir yere gidemeyeceği, yabancı ülkelere gidişlerinin ancak taraflar arasındaki resmi yazışmalarla mümkün olabildiği anlaşılır.

GÖÇMEN SANATÇI OLMAK

Göçmen ustalara gelince; ister uzak ister yakın topraklara doğru olsun, göçün kahramanları, bir bölge halkı, birbirine soy birliği ile bağlı olan bir topluluk ya da bir meslek grubuna ait zanaatkarlar olabilirdi. Elbette bu yer değiştirmenin nedenleri çok çeşitliydi; isteğe bağlı olabileceği gibi zorunluluktan da doğabilirdi. Uygun yaşam koşullarına ulaşma arzusu için seçilen yeni yerler ve ardından elde edilen yeni pazarlar ve ekonomik genişleme motivasyonu ‘isteğe’ bağlıydı. Bahsi geçen etmenler aynı zamanda zorunluluğa da zemin teşkil ediyordu. Göçün, kazançlı iş fırsatları elde etmekten başka nedenleri de vardı. Doğal kaynaklar bakımından zengin, politik ve ticari açıdan stratejik öneme sahip bölgelere yönelik bezdirici, istilacı baskılar, yerli halkların zorunlu göç nedenleri arasında ilk sırada yer alıyordu. Antik dönemde bunun pek çok örneğini sıralamak mümkündür: Yakın Doğu’da Asur krallarının Doğu Akdeniz kıyısının zengin ticari merkezleri üzerine istikrarlı baskıcı tutumu, Fenikelerin ticari ağırlığını batıya kaydırmasına ve Fenike kökenli çok sayıda hünerli küçük el sanatı ustasının Kıbrıs, Mısır ve batıya göç etmesine sebep oldu. Birçok araştırmacı, MÖ 9’uncu yüzyıldan itibaren Ege havzasında, özellikle Girit ve Rodos’ta Fenikeli veya doğulu göçmen zanaatkarların varlığını tartışır; bronz ve fildişi oymacılığında, fayans yapımında doğulu ustaların kurduğu atölyelerde, onların yetiştirdiği yerli ustalar ve ardılları tarafından üretimlere devam edildiğini ileri sürer.

Altın detaylarla zenginleştirilen Fenike üretimi fildişi mobilya apliği. Nimrud Kuzeybatı Saray. MÖ 900-700. British Museum.

MÖ 6’ncı yüzyılın başında Batı Anadolu’daki, özellikle İonya’daki şehirler üzerinde önce Lidya kralları Alyattes ve Kroisos’un döneminde denize doğru genişleme politikasının baskısı, ardından MÖ 546’da başlayan Pers egemenliğiyle birlikte, bazı kentlerin, bilhassa İonya’nın kuzeyindekilerin kitlesel ve/ veya bireysel göç kararı almasına neden olur; nitekim Phokaia halkı Batı Akdeniz’e yelken açarken, Teosluların bir kısmı çareyi Kuzey Ege’de önceleri Klazomenai girişimiyle kurulan Abdera’ya göç etmekte bulur. Ayrıcalıklı üst sosyal sınıfın kurtuluşu gibi düşünebileceğimiz bu göç kafileleri, düşünürler, sanatsal ve endüstriyel üretim bilgisine sahip ustaları da taşımış olmalıdır.

Göç kimi zaman, İonya Ayaklanması’nın bastırılması sonrasında Perslerin, başkaldırının başını çeken Miletos halkını Dicle’nin ötesine sürmesi örneğinde olduğu gibi politik bir cezalandırma sonucunda kontrollü olarak karşımıza çıkar. İonya’nın aydınlanma dönemine tanıklık eden Miletos’tan arta kalanların, sürüldükleri coğrafyadaki yaşam pratiklerine ve üretimlere katkıda bulunup bulunmadıkları meçhuldür. Ancak, imparatorluğun çeşitli bölgelerinden gelen işinin ustası zanaatkarlardan bahseden, başkent Susa’daki kraliyet projelerinin inşa tabletleri, hatta öncesinde Lidya kralı Gyges döneminden itibaren İonya, Lidya ve Karia’dan Yakın Doğu’ya isteğe bağlı veya zorunlu göç eden ustaların etkinlikleri de bu konuda fikir verebilir:

‘’Susa’da inşa ettiğim bu sarayın süslemeleri uzaklardan getirildi…Toprağın kazılmasını, molozun sıkıştırılmasını ve kerpiç kalıpların dökülmesi, hepsi Babil halkı tarafından yapıldı…Taş sütunlar Elam’da, getirildiği Abiradu adında bir köyde işlendi. Taşı işleyen taşçılar İonialılar ve Sardislilerdi. Altını işleyen kuyumcular Medler ve Mısırlılardı. Ahşabı işleyenler Sardisliler ve Mısırlılardı. Fırınlanmış kerpiçleri işleyenler Babillilerdi. Duvarı örenler Medler ve Mısırlılardı….’ (Pers kralı Darius’un Susa’daki sarayının inşa metninden: R. G.Kent, Old Persian. Grammer, Texts, Lexicon (1953), 142-144, DSf 22-55).

Ege ve Akdeniz dünyasının gezgin veya göçmen ustalarının hayat hikayelerinin birkaçından daha bahsedebiliriz. Olympia’ya adanan, olasılıkla bronz bir heykele ait disk üzerindeki yazıttan, Batı Anadolu’dan büyük olasılıkla İonya’dan Lakonya’ya göç eden Hermesios isimli bir demir (bronz) ustasının varlığını biliyoruz. İsim ve yazıtın diyalektinden Sparta kökenli olmadığı anlaşılan Hermesios veya belki de atalarından biri, yerel talep gören bir zanaatı -yani bronz işçiliğini- icra etmek üzere MÖ 6’ıncı yüzyılın ikinci yarısında Lakonya’ya yerleşmiş ve bu hünerinden dolayı vatandaşlık statüsü elde etmiş olmalıdır. Hermesios gezici bir usta olabileceği gibi, belki de MÖ 6’ncı yüzyıl ortalarında Pers baskısından bunalarak göç eden kuzey İonyalılardan biridir. Bu örnek bize ayrıca herhangi bir zanaat dalında ustalık göstermenin bir kentin vatandaşlığına kabul edilmede ne derece etken olduğunun veya başka bir deyişle zanaatkarların toplum içinde yüksek kabulünün bir göstergesidir.

Örneklerden bazılarını bir başka dalda, seramik üretiminde de sıralamak mümkündür. Bulunduğu bölgeden dolayı Caere hydriaları olarak adlandırılan bir grup hydrianın, köken tartışmaları olmakla birlikte, Batı Anadolu’dan Etruria’ya Caere’ye göç eden iki seramik ustası tarafından MÖ 6’ncı yüzyılın son çeyreği içinde üretildiği ileri sürülür. İonya dialektindeki yazıları, İonya siyah figürlü vazolarla stil benzerliği, sınırlı sayıda üretimi, hiçbir örneğinin Etruria dışında ortaya çıkarılmamış olması, atölyenin sadece bir nesil üretiminin olması gibi veriler, göç hikayesini destekler niteliktedir. Tarih aralığı bu göçün de Pers hakimiyetinin ilk yıllarında gerçekleştiğine işaret eder.

Bir başka hayat hikayesinde ise göçün yönü Ege’nin karşı kıyısından; Atina’dan İonya metropolü Ephesos’a doğrudur. Olayın kahramanları ise Bakkhios ve Kittos adında Atinalı kardeşlerdir. MÖ geç 4’üncü yüzyıla tarihlenen Ephesos’ta bulunan bir kararnameye göre, kardeşler, olasılıkla babaları çömlekçi Bakkhios’un ölümünün ardından Ephesos’a göç ederek vatandaşlık talebinde bulunurlar ve anlaşıldığına göre seramik üretiminde ustadırlar. Kabullerinin şartı ‘’kent için siyah seramik, tanrıça için hydrialar üretmeleridir’’. Bahsi geçen tanrıça, adına dünyanın yedi harikasından biri inşa edilen Artemis Ephesia’dır. Siyah seramik olarak tanımlanan üretim ise, dönemin üst düzey seramik teknolojisine sahip, yaklaşık üç yüzyıldır üretimleri Ege ve Akdeniz pazarında neredeyse rakipsiz, çömlekçilerimizin de ustalıklarını kazandıkları Attika atölyelerinin ürettiği siyah firnisli seramiklerdir. MÖ geç 5’inci yüzyılda, Peleponnesos Savaşı döneminde Atina, çömlekçilerinden bazılarının Yunanistan içindeki diğer kentlere ve İtalya’ya göç edişine tanıklık eder. Ustaların bu göçü, Atina’nın kaliteli seramik üretim teknolojisinin deniz aşırı dağılmasına neden olur. Sonucunda, adı geçen bölgelerde yerel üretimlerin artmasıyla Atina, pazardaki üstünlüğünü kaybetmeye başlar ve bu düşüş MÖ 4’üncü yüzyılda iyice belirgin hale gelir. Arkeolojik veriler, yine göç yoluyla Batı Anadolu, özellikle İonya merkezlerine de teknoloji transferinin gerçekleştirildiğini ortaya koyar.

Ege ve Akdeniz toplumları arasında doğrudan veya dolaylı olarak gerçekleşen sanatsal alışverişlerin ne tür temaslarla gerçekleştiği arkeolojinin üzerinde araştırma yaptığı konulardan biridir. Göç eden halkların beraberinde getirdiği, dini ritüellere veya gündelik yaşama ilişkin araç gereçler, davranış kodları ve üretim bilgisi, kültürel iletkenlerdir. Araştırmalar, kültürel aktarımların sadece diplomatik ilişkiler, fetihler ve kültürel hegemonya ve ticaret aracılığıyla gerçekleşmediği aynı zamanda isteğe bağlı veya zorunlu göçlerin de aracı olduğunu ortaya koyar.

Antik dönemdeki bu hareketlilik her ne kadar uzun yıllardan beri stilistik değerlendirmelerle tespit edilmiş olsa da günümüzde arkeometrik analizlerle kesin bir şekilde kanıtlanmıştır. Sanatsal esinlenme, diplomatik hediyeler, evlilik yoluyla gelen çeyizler ve ticaret yoluyla aktarılırken, üretim teknolojisi ve tekniklerinin gezgin veya göçmen ustalar tarafından aktarıldığını söyleyebilecek durumdayız. Uygun malzemenin seçimi ve üretim reçetelerinin doğru uygulanması, ancak insan değiş tokuşu ile olabilirdi ki bu da bahsedildiği üzere siyasi değişim, gezgin ve göçmen zanaatkarlar sayesinde gerçekleşebilirdi. Sonuç olarak, toplumlar arası iletişim ve etkileşime zemin hazırlayan göçün, sanatsal tasarımlar ve üretim teknolojisinin dolaşım ve kabulüne katkı sağladığı açıktır. Kültürlerarası etkileşimin önemli aktörlerinden birinin, ister göçmen olsun isterse gezgin, üretim bilgisi ve tecrübesine, gerektiğinde yorumlama ve geliştirme yeteneğine sahip, yenilikçi zanaatkarlar olduğunu söylemek mümkündür.

*Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, Doç. Dr.

kula-ajans.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu